Sineklerin Tanrısı
William Goulding’in Nobel ödülüne layık görülmüş Sineklerin Tanrısı kitabında Atom Savaşı zamanında bir uçağın vurulması sonucu ıssız bir adaya düşen çocukların başlarından geçenler bir distopya oluşturularak anlatılmaktadır. Bu romanda toplumda kökleşmiş olan tanrı, inanç, din, iyilik, insanın özü gibi kavramlar ideal bir dünya tasarımı yerine, yıkım, şiddet ve ölüm izlekleri doğrultusunda irdelenir.
"William Golding, insanın daha sosyal normlardan, din, ahlak, yasalar gibi bireyi şekillendiren öğretilerden uzakta nasıl davranacağını gözlemlemek ister. Çocukların şekillenmemiş olması, saf insan doğası hakkında okura yeni bir bakış açısı sunmayı ve insan ruhunun derinliklerinde yatan gerçekleri aktarmayı mümkün kılar."
"Domuz başını deniz kıyısına dikerek, bir tür ilkel dinlerdeki kurban olarak o “tanrı”nın üstünlüğünü kabul ettiklerini ve onlara zarar vermesini engellemek istediklerini göstermek amacıyla bu sembolik bir nesneyi kullanırlar."
"Jack, adaya düşmeden önce bir din okulunun öğrencisi olarak bir din adamı olmaya adaydır. Lideri olduğu ve din okulunun adları bilinmeyen diğer öğrencileri ile bir cemaat oluşturur. Cemaatin kendi otoritesine sadık sağlam bir topluluk olmasını sağlamak amacı ile av ritüelleri uydurur. Bu ritüeller sayesinde aidiyet duygusu yaratmayı amaçlar. Sürü psikolojisi içinde davranan kabilenin diğer bireyleri kendilerini gerçekleştirme adına “ortak” hedeflere yönlendirilir. Marş ve slogan olarak benimsedikleri bu ritüeller sayesinde, diğer üyeler Jack’in liderliğini pekiştirir. Hayali kültür, kendisine bağlı olması beklenen kişilere taşımaları buyrulan, gerektiğinde zorla kabul ettirilen, bir kimlik seti denilebilecek basitleştirilmiş bir kimlik tayin eder. Tamamen bir ideolojik yeniden yapılanma olan bu davranış tarzı, Bosna, Irak, Suriye ve dünyanın birçok yerindeki katliamların korkunç mantığını açıklamaktadır: Ötekini gitmeye zorlamak ve kendinden olanı diğerleri ile anlaşmaktan alıkoymak. Gerektiğinde bunun gerçekleştirilmesini sağlamak adına, kendinden olana bile eziyet etmek, hatta ötekinin varlığına son vermek, katliam ya da soykırım biçiminde olsa bile."
"Bu romandaki öteki ise Ralph’dır. Ahlaki çürümenin karşısında uygar insanın niteliklerini simgelemektedir. Onun varlığı da tıpkı düşünebilen Simon ve Domuzcuk’un varlığı gibi kabile ve kuralları için bir tehdittir. Tıpkı onlar gibi yine yok olmalıdır. Bu yüzden Ralph’i öldürmek için Jack’in önderliğinde bir kafatası avıbaşlatılır."
"İnsanın en yoğun güdülerinden bazıları olan “güç arzusu”, “bilinmeyenden korku”, “diğerlerinden korku”, “öfke”, “şiddet eğilimi” ve “kıskançlık” Sineklerin Tanrısı romanının temel motiflerini oluşturur. Romanın anlattığı olaylar zinciri, insanın içgüdüsel evreninde, kalbin karanlık yönlerine tutulan aydınlatıcı bir ışığın altında ilkelliğin görülmesini sağlar. Yüzünü boyayan çocuklar birbirinden ayırt edilemez hâle gelir. Simgesel anlamda, çocukların birbirinden ayırt edilemeyecek duruma gelmesi, yeni kurulan sistemde tek tipleşmeyi de anlatır. Bu durum, yavaşça kabilenin kimliksizleştirilen ve daha önceki yaşamlarından elde ettikleri değerleri kaybeden çocukların, bir zorbalık düzeninde sorgulamadan itaatkâr bireylere dönüşümü gösterilir bu kitapta."
Kaynakça:http://s3.amazonaws.com/academia.edu.documents/47947303/zfwt_makale.pdfAWSAccessKeyId=AKIAIWOWYYGZ2Y53UL3A&Expires=1486467554&Signature=Zl%2BI%2ByxjJxBSxba3ExrMWqoGUGw%3D&responsecontentdisposition=inline%3B%20filename%3DSINEKLERIN_TANRISI_INSAN_OZUNUN_VE_DIKTA.pdf
""Çocuk" dendiğinde; biz insanlar aklımıza saf, cennet kokan, temiz bir dünya veya melekler gelir. Aslında durumun böyle olmadığı kitapta anlatılmaya çalışılır."çocuk" bile olsa iktidar(otorite) savaşımı veriyor."
Yorumlar
Yorum Gönder